Ertuğrul Özkök
Dün, mesela, Netflix’in kurucusu Reed Hastings’le karşılaşma imkanım olsa aynen şunları söylerdim:
Neee…
Neredeyse 6 aydır bu filmi bekliyorum.
Filmin çekileceği ilan edildiği günden beri her yerde izliyorum…
Netflix gibi bir streaming palatformda yayınlanacağını öğrendiğim andan beri adım adım takip ediyorum…
Çekim sırasında çıkan bütün haberleri okuyorum…
SONUNDA “D DAY” GELİYOR VE
EKRANIN BAŞINA GEÇİYORUM
Netflix’in 20 Aralık günü hasretle beklediğim filmi yayına sokacağı açıklanıyor.
Her gün tetikteyim…
Ve o gün geliyor…
20 Aralık 2023…
Gün geçsin diye oyalanıyorum…
Allah’tan dünyanın en kısa gününden birgün öncesi…
Çabuk geçiyor ve geceyarısı gözüm Netflix’in ana sayfasında…
LOS GATOS’LA ARADA
ONBİR SAAT FARK VAR
Yine yok…
“Herhalde Amerika ile saat farkı diyorum…
Netflix’in merkezi Los Gatos…
Los Angeles’la arada 11 saat fark var ne de olsa…
Türkiye’de saat 11 olmasını bekliyorum.
Ana ekranda yine yok…
İşim var dışarı çıkıp dönüyorum…
Akşam saat 20’de oturuyorum ekranın karşısına…
Ana ekranımda yine yok…
ARKADAŞ O FİLM BU
ANA EKRANA GELECEK
Karşımda bütün ekranı kaplamış aptal bir macera filmi duruyor…
İnat ediyorum…
Arama butonuna basıp aramayı reddediyorum.
Fatih Terim gibiyim…
“O film buraya ana ekranıma gelecek…”
Haklıyım da…
Bana gelmeyecek de kimin ekranına gidecek…
MAESTRO FİLMİ YAYINDA
VE BENİM ÖFKEM TEPEMDE
Filmin adı “Maestro…”
Leonard Bernstein’in hayatı…
Kim o adam…
Bu dünyada unutulmuş, kimsenin çalmak istemediği olağanüstü bir besteciyi adeta yeniden keşfeder gibi çalan…
Ve bugün bütün klasik müzik dünyasının Pantheonunun en mutena yerine sokan şef…
Gustav Mahler’i Gustav Mahler yapan adam.
Yani benim hayatımın müziği olan “Beşinci Senfoni’nin” Adagietto’sunu bestelemiş insan.
Visconti’nin “Venedik’te Ölüm” filmini hafızamızdarn çıkmayacak şekilde kült’leştiren müziğin bestecisi…
“Tar” filminde CateBlanchet’in orkestra elemanlarına “Gidin Visconti’nin o filminde dinleyin” dediği parça.
ROBENT KENNEDY’NİN CENAZESİ
VE JACQUELINE’İN MEKTUBU
Öyle bir müzik ki,
Bernstein, 8 Haziran 1968 günü, Robert Kennedy’nin Saint Patrick Katedralindeki cenazesinde New York Filarmoni Orkestrasına O parçayı çaldırmıştı…
Robert Kennedy’nin, kendisi gibi öldürülen kardeşi John F. Kennedy’nin eşi Jacqueline Kennedy aynı gün Bernstein’e yazdığı ve “Maestro” diye başlayan mektubunda şöyle demişti:
“Bugün Cenazede çaldığınız müziği hayatımda ilk defa dinledim. Herhalde bugüne kadar bu kadar güzel bir müzik yazılmamıştır…”
BENİM DE TANSU’YA VASİYETİM
CENAZEMDE BUNU ÇALDIR LÜTFEN
Aynen benim düşündüğüm ve hep söylediğim cümle.
Yeryüzünde bugüne kadar bu kadar mükemmel bir müzik yazılmamıştır.
O nedenle eşim Tansu’ya benim de vasiyetim o…
Cenazeme beş kişi de gelse, lütfen hiç olmazsa cep telefonunda bu parçayı çal Tansum…
Her yıl Venedik’te Ölüm’ü en az bir defa yeniden seyrediyorum.
Sırf girişte Prof. Aisenbach’ınvaporetto ile Venedik’e girerken fonda o müziği dinlemek için…
Çünkü, berbat siyasetçiler yüzünden şimdiden kaybedilmiş bu Yüzyılda beni bu kadar yukarı çekip, teskin eden ikinci bir müzik parçası yok hayatımda.
NETFLİX ALGORİTMASI İŞTE
BU FİLMİ BANA GÖSTERMİYOR
Evet arkadaş…
Ben de buyum işte…
Ve Netflix ‘in o şahane algoritması bu filmi bana ana ekrandan anons etmek lütfunda bulunmuyor.
Sanki ben o aptal macera filmlerinin bağımlısıymışım gibi, nerede seyretmeyeceğim sıradan film varsa tam ekran gözüme sokmaya çalışıyor.
Belki de sadece beni değil de, bütün Türkiye’ye “Siz bu filmden anlamazsınız” demeye getiriyorlar.
Ya da…
Evet bir ihtimal daha var…
Ya da “Bu filmde gay ilişkiler var o yüzden çaktırmadan, arka odalarda gizlice göstermek istiyoruz” diyorlar.
NETFLİX “AIR” VE “DON’T
LOOK UP’I” DA SAKLADI
Aynı şeyi, Nike’ın efsane ayakkabısı Air Jordan’ın hikayesini anlatan “Air” filminde yaptı.
“Don’t Look Up’ta” da yaptı.
Hepsi çok sevdiğim harika filmlerdi.
Öyleyse Netflix neden yapıyor bunu her defasında bana…
Yani beni nasıl bir tüketici profili olarak görüyor?
Bir imtiyaz, ayrıcalık falan istemiyorum.
Sağlam bir algoritmanın beni tanıyıp benim bu kadar büyük tutkuyla beklediğim filmleri, dizileri benim gözümün içine sokmasını bekleme hakkım yok mu…
O kadar…
***
ŞİMDİ BANA DİYECEKLER Kİ
‘ALGORİTMA NEYSE SEN O’SUN’
Biliyorum şimdi çıkıp diyecekler ki, “Sen ne isen Algoritma da sana onu veriyor.”
Yok arkadaş yutturamazsın bana…
Spotify da algoritma uyguluyor.
Ama beni çok iyi tanıyor algoritması…
Hem de delirtecek kadar iyi tanıyor.
Ondan da o yüzden şikayetçiyim, çünkü beni benden iyi tanıyıp, zevk ve beğeni alanımı hergün biraz daha daraltıyor.
Neyse onunla meselemi başka bir yazıda halletmeye çalışacağım…
ALGORİTMANIZ BİR BAKSIN BENİM GİBİ
KULLANICI NETFLİX’İN İLK YÜZDE KAÇINDA
Ama Netflix çıkıp bana “Müzik dinlediğin kadar çok film seyretmediğin için algoritma seni Spotify kadar iyi tanımıyor” demesin.
Ellerinde izleme rakamları tane tane var.
Baksınlar bakalım ben izleyici olarak Netflix’in ilk yüzde kaçlık izleyicisine giriyorum..
İlk yüzde 20’den geride alduğumu hiç sanmıyorum.
Bu da beni gayet iyi tanımak için yeter de artar bile.
***
SENDEN BAŞKA ŞİKAYETÇİ
YOK MU DİYORSUNUZ BUYRUN
Diyebilirler ki;
“Kardeşim senden başka şikayetçi yok…”
Yook aslanım hiç öyle değil.
Var…Hem de çook var.
Al gir, “X’te” daha dün, yani 22 Aralık tarihinde, “Patrick” isimli kullanıcının şikayetine bak…
Türkçesini yazayım:
“Netflix büyük epik bilim kurgu filmi “RebelMoon’u” yayına soktu, ama benim ekranımda “Devil’sAdvocate’i” satmaya çalışıyorlar.”
Buyrun…
Adamın büyük bir streaming tüketicisi olduğu besbelli..
Büyük bir Sci-fci hayranı olduğu da besbelli…
Algoritma onu bulamayacak da kimi bulacak Allaşaşkına…
EN GERİ AI BİLE BİZLERİN KİM
OLDUĞUNU ANINDA ANLAR
Sizin o aptal Algoritmanız kaçıncı yüzyılda yaşıyor merak ediyorum…
Şu an dünyanın en az gelişmiş AI (Yapay Zeka) sistemine girse, onun SciFci hayranı, benim Mahler ve Masetro (Brenstein) hayranı olduğumu anında anlar.
Şimdi biraz da şaka dolu öfkemi bir kenara bırakıp daha ciddi bir şekilde anlatmaya çalışayım.
Ben Türkiye’de Netflix’i ilk gününden beri en sıkı takip eden insanlardan biriyim.
Sırf bu nedenle 2018 yılında Netflix’in kurucusu ReedHastings tarafından Roma’ya davet edildim…
***
NETFLİX KURUCUSUNA SORDUM: PATRON SEN O
TUHAF İSVEÇ FİLMİNİ EKRANDA NASIL BULDUN
20 Nisan 2018 günü Booscola Exetra Oteli’nin 261 numaralı odasında başbaşa bir saate yakın sohbet ettik.
Tam karşımızda, iç mimarisini 1563 yılında Michelangelo’nun yaptığı Santa Maria Bazilikası vardı.
Avlusunda ise Galileo’nun heykeli…
O gün bana “Sinema konusunda tuhaf bir zevkim var. Evet Netflix’teki İsveç filmi “Force Majeur’ü” seyrettim. Çok trajik bir sonu var” demişti.
Demek ki hepimizin farklı zevkleri var.
Mesela ReedHastings’le bugün konuşsam onu sorardım:
“Patron sen bu filmi Netflix’te nasıl buldun? Hangi ekranda sundular sana…”
O ODADA REED HASTINGS’LE TEKRAR
BULUŞURSAM SİZİ ŞİKAYET EDECEĞİM
ReedHastings ilginç bir adam.
“Netflix yönetimine başvurup, ‘Beni CEO’luktan atın’ dediğiniz doğru mu diye” sormuştum.
“Evet doğru” demişti.
Yani şimdi, bir Netflix kullanıcısı olarak derdimi ona şikayet edemem.
Acaba Ted Sarandon’dan mı bir randevu talep etsem…
***
BÜTÜN PLATFORMLARIN CİDDİ
BİR ARKA EKRAN SORUNU VAR
Sadece Netflix’in değil, bütün streaming video platformların aynı sorunu var.
Arka ekran sorunu…
Bizi hep ana ekrana mahkum ediyorlar.
Ana ekran da bir süre sonra bize yetmez hale geliyor ve arşivde daha neler var bulmamız çok zor.
Bence bunun için artık daha “User Friendly” yani kullanıcı dostu bir çözüm aramalarında yararvar.
Neticede ben Netflix’ten vazgeçemem…
Ama yönetim bilsin ki bu “Maestro” olayı çok ağırıma gitti.
Bilesiniz…
***
MAESTRO PROBLEMİ
ERKEK BİR KADINA MI YOKSA BİR
ERKEĞE Mİ DAHA ÇOK AŞIK OLUR
“Maestro” bir müzik filmi değil.
Büyük bir aşk filmi.
Hatta bir “LoveStory” filmi.
Biseksüel bir sanatçının bir kadına aşık olup, hayatının sonuna kadar evli kalmasını, ama aynı zamanda bir erkekle ilişkisinin de devam etmesini anlatıyor.
Bernstein’in eşi ile ilişkisi, büyük Broadway bestecisi, “Begin to Beguin”, “Night and Day” gibi harika şarkıların bestecisi Cole Porter’ınhayatına çok benziyor.
O da biseksüel.
Ama hayatının sonunda tıpkı Sartre’la Simone de Beauvoir gibi aynı mezarda yatacak kadar aşık karısına.
Galibabiseksüel erkekler kadına daha çok aşık oluyor.
Bernstein de öyle…
MURAKAMİ VE OZAWA’NIN
KİTABINDAKİ BERNSTEIN
Bernstein’in hayatı ile ilgili çok şey okudum.
Haruki Murakami’nin Japon Orkestra şefi SeijiOzawa ile müzik üzerine konuşmalarından oluşan “Sadece Müzik” kitabında, Mahler’le ilgili uzun bir bölüm var.
Yutar gibi okumuştum.
Bütün bunlardan, Bernstein’in “huysuz, sert, etrafını kırıp döken” bir karakter olduğu gibi izlenime kapılmıştım.
Filmde gördüğümüz karakter ise bununla taban tabana zıt.
Karşımızda sempatik, eğlenmeyi seven, kalabalığa karışabilen, tam aile babası bir tip var.
Sonra düşündüm.
Bu adam böyle olmasaydı “West Side Story”, “Rıhtımlar Üzerinde” gibi isyankar sokak hikayelerini yazabilir miydi…
FİLMDE TENNESSE WILLIAMS
DİYALOGLARI BEKLEMEYİN
Diyaloglar, o dönemlerde Tennesse Willliams’ınsenaryosunu yazdığı filmlerdeki gibi Shakespearevari cümleler değil.
Sıradan günlük cümlelerle konuşan insanlar bunlar.
Filmi çok sevdim.
Tek düş kırıklığım, Mahler’in Beşinci senfonisinin Adagietto bölümün filmde çok belirsiz biçimde geçmesi.
Ama filmin Spotify’a konulan Soundtrack’ı onunla başlıyor ve olağanüstü bir icra.
Maestro’yu çok sevdim…
Bernstein’i daha da çok sevdim.
BERNSTEIN’IN KARAKTERİNİ ANLAMAK
İSTERSENİZ BU PARÇAYI DİNLEYİN
Bernstein’in karakterini anlamak mı istiyorsunuz, onun, New York Filarmoni eşliğinde, Dave Brubeck’le çaldığı “Dialogues For Jazz Comboand Orchestra: I. Allegro” adlı parçasını tavsiye ederim. Big Band Jazz türünün eşsiz eserlerinden biridir. Ama yüksek volümle, tercihen iyi hoparlör veya kulaklıkla dinlenmesi iyi olur.
Onun filmde, “Yaz mevsiminin içimde şakıması” diye anlatmaya çalıştığı şeyi çok güzel anlatıyor bu parça.