MÜSİAD tarafından Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen ve Anadolu Ajansının Global İletişim Ortağı olduğu ”Türkiye’nin Gücü Ödülleri Töreni’nde konuşan Yılmaz, MÜSİAD ailesine, Türkiye’nin yerelde ve uluslararası alanda güçlenmesine katkıda bulunan iş insanları ve genç girişimcileri onurlandıran böyle bir programa öncülük ettiklerinden dolayı teşekkür etti.
MÜSİAD’ın, kurulduğu günden beri Türk ekonomisi ve demokrasisine damgasını vuran bir kuruluş olduğunu belirten Yılmaz, ”Ülkemizde her türlü vesayet odaklarının tasfiyesinde ve sivil yönetimler ile milli iradenin hakim hale gelmesinde MÜSİAD hep doğru yerde durdu. 34 yıllık tarihi boyunca MÜSİAD mensupları, ülkemizin kalkınması için olağanüstü gayret ve özveriyle çalışmışlar ve her zaman milletimizin yanında olmuşlardır.” dedi.
Yılmaz, MÜSİAD mensuplarının, 6 Şubat depremlerinde gösterdikleri seferberlik ruhuyla bir kez daha örnek bir duruş sergilediklerini vurgulayarak, “Sadece ülkemizle sınırlı kalmayan MÜSİAD, 7 Ekim’den beri İsrail yönetiminin insanlık suçları ile zulmettiği mazlum Gazze halkına da uzanan yardım eliyle insani değerlere bağlılığını ortaya koymuştur. MÜSİAD’ın asil duruşu ve yardımseverliği her zaman gurur kaynağımız olacaktır.” diye konuştu.
”ZULME KARŞI KOYAN HERKESE BURADAN YÜREKTEN SELAMLARIMIZI İLETİYORUM”
Gazze’de yaşananların tarihe net bir şekilde kaydedileceğini aktaran Yılmaz, “Maalesef insanlığın gözü önünde bu acımasız saldırıları, zulümleri görüyoruz. Bir taraftan bu bizi karamsarlığa sevk ediyor, diğer taraftan ise geleceğe dönük umutlarımızı yeşerten direnişleri de görüyoruz. Hangi dinden, hangi milliyetten olursa olsun, hangi coğrafyada yaşarsa yaşasın bu zulme karşı koyan, bunu da kampüslerdeki gösterilerden sokaklara kadar her ortamda ifade eden herkese buradan yürekten selamlarımızı iletiyorum.” ifadelerini kullandı.
Ekonominin küresel anlamda çok olumlu bir dönemden geçmediğine dikkati çeken Yılmaz, “Bir taraftan bölgemizde jeopolitik gerginlikler, savaşlar, çatışmalar yaşanıyor. Bunun üstüne bir de geçen yıl tarihimizin en büyük deprem afetiyle karşı karşıya kaldık. Tüm bunlara, dünyadaki talep daralmasına, ekonomik aktivitedeki yavaşlamaya rağmen Türkiye geçen yılı yüzde 4,5 büyümeyle kapattı. Dünyanın yüzde 3 civarında büyüdüğü bir yıldan bahsediyoruz. Böylece Türkiye tüm bu olumsuz şartlara rağmen dünyanın üstünde bir ekonomik performans gösterdi.” diye konuştu.
Son 20 yıla bakıldığında dünya ekonomisinin yıllık ortalama yüzde 3,6 civarında büyüdüğüne işaret eden Yılmaz, Türkiye ekonomisinin ise aynı dönemde yüzde 5,4 büyümeyi gerçekleştirdiğini, her yıl dünyanın 1,8 puan üstünde bir büyüme performansı sergilediklerini, bu durumun dünya ekonomisinden aldıkları payı farklı bir noktaya taşıdığını vurguladı.
Yılmaz, geçen yıl nominal dolar bazında ilk defa ekonominin 1,1 trilyonu aştığını, kişi başına gelirin 13 bin 110 dolarla yine ilk defa 13 bin doların üstüne çıktığını belirterek, “Bu rakamlarla ülkemiz ekonomisi büyüklük olarak, hacim olarak 2023’te dünyanın 17. büyük ekonomisi olarak kayıtlara geçmiş oldu.” dedi.
Son 20 yılda sadece rakamların büyümediğini, niteliksel bir dönüşüme de şahit olduklarını vurgulayan Yılmaz, Türkiye’nin alt orta gelir grubundan üst orta gelir grubuna terfi ettiğini söyledi. Yılmaz şunları kaydetti:
“Son 20 yıllık performansıyla şimdi de yüksek gelirli ülkeler ligi eşiğindeyiz. Yüksek gelirli ülkeler liginde Dünya Bankası’nın kriteri 13 bin 845 dolar. Yani kişi başına geliriniz bunun üstüne çıkarsa siz artık farklı bir lige geçmiş oluyorsunuz. Eşikler, evlere girerken de kapılardan geçerken de önemlidir. Ekonomide de önemlidir. Çünkü eşikleri atladığınızda kaliteli, niteliksel bir değişimi de yaşamış oluyorsunuz. Ama eşikleri atlamak kolay da değildir. Birtakım zorluklar içerir. Dolayısıyla Türkiye önümüzdeki dönem, artık 4 yıl seçimlerinin olmadığı farklı bir siyasi atmosferde, siyasi belirsizliklerin, politika belirsizliklerinin ortadan kalktığı bir atmosferde bu eşiği de inşallah atlayacak, yakın gelecekte yüksek gelirli ülkeler ligine dahil olacaktır. Buna yürekten inanıyoruz.”
Bu yıl iç ve dış talepten gelen bir büyümeyle istihdamı ve yatırımları artırmayı, hizmet ve sanayi sektörünün de büyümeye katkı vermesini öngördüklerini dile getiren Yılmaz, bir taraftan ekonomide istikrarı, dengeli büyümeyi sağlarken, refah artışının da kalıcı hale gelmesini hedeflediklerini anlattı.
”DAHA FAZLA TASARRUF, KAMUDA, ÖZELDE, BÜTÜN KESİMLERDE”
Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bunun da özünde tüketimi bir miktar dengelemek var. İhtiyacımız olmayan tüketim düzeyini sürdürmek yerine daha dengeli, daha makul düzeyde bir tüketim artışını sağlamak, diğer yandan tüketimden elde ettiğimiz tasarrufları yatırıma, üretime, ihracata, üretken alanlara kanalize etmek. Yaklaşımımızın aslında özünü oluşturan şey bu. Daha fazla tasarruf, kamuda, özelde, bütün kesimlerde. Bunu da yapma gayreti içindeyiz. Bunun en açık göstergelerinden biri de cari işlemler açığı.”
Geçen yılın ortalarında cari işlemler açığının 60 milyar dolar seviyelerine kadar yükseldiğini ve hızlı bir iyileşmeyle geçen yılın sonunu 45 milyar dolarla kapattıklarını anımsatan Yılmaz, bu yılın şubat ayı verisine göre cari işlemler açığının 31,8 milyar dolara kadar gerilediğini kaydetti. Yılmaz, “Bunun anlamı, artık yatırımlarımızı daha fazla iç tasarruflarla finanse eder hale gelmişiz. Biz kalkınmakta olan bir ülkeyiz. Yatırımlarımızı azaltarak değil, tasarruflarımızı artırarak bu dengeyi sağlamak durumundayız.” ifadelerini kullandı.
Orta Vadeli Program’da bu yıl için yüzde 3 üzerinde bir cari açık öngördüklerini ancak bu gidişatla yüzde 2,5 civarında bu yılı kapatacaklarını belirten Yılmaz, “Yani öngördüğümüz cari açığın da daha ötesinde, daha olumlu bir rakamla bu yılı kapatacağımız görülüyor.” dedi.
Geçen yıl dünyadaki talep koşullarının olumsuzluğuna rağmen 256 milyar doları bulan bir ihracat gerçekleştirdiklerini vurgulayarak ihracatçıları tebrik eden Yılmaz, özellikle Türkiye’nin temel ihraç pazarı konumunda olan Avrupa’daki daralmaya rağmen ihracatçıların büyük bir performans sergilediklerini kaydetti.
Yılmaz, bu yıl da ihracatın iyi gittiğine işaret ederek, en son nisan ayı itibarıyla yıllıklandırılmış 12 haftalık hesaplamaya göre ihracatın 258 milyar dolara kadar yükseldiğini söyledi.
Dış ticaret açığının da gerilediğini, turizmde de iyi bir performans ortaya koyduklarını anlatan Yılmaz, şu verileri paylaştı:
“Geçen yıl itibarıyla 100 milyar doları bulan bir hizmet ticaret hacmimiz var. Burada da turizmin tabii önemli bir rolü var. 54 milyar dolar gibi geçen yıl turizmde bir performansımız oldu. Bu yılın ilk çeyreğinde de turizm gayet iyi gidiyor. İnşallah yıl sonunu hedeflediğimiz gibi 60 milyon turist, 60 milyar dolar bir turizm geliriyle kapatacağız. Bu da cari işlemler açığımızın azalması anlamında çok çok kritik bir rakam.”
İSTİHDAM VE İŞSİZLİK RAKAMLARI
Yılmaz, istihdamda da gayet olumlu gelişmeler yaşandığını, geçen yıl sonu itibarıyla 31,6 milyon kişiyi istihdam ettiklerini, şubat ayında bu rakamın 32,4 milyona ulaştığını bildirdi. Bu rakamın 21 yıl önce 19 milyon civarında olduğuna dikkati çeken Yılmaz, istihdamda ciddi bir artış olduğunu, OVP’deki işsizlik oranının şubat ayında 8,7’ye kadar gerilediğini bildirdi.
Yılmaz, “Bu, son 10 yılın herhalde en iyi rakamı. Burada özellikle genç ve kadın istihdamında ciddi bir artış görüyoruz. Bu da ayrıca sevindirici. İş arayan gençlerin, kadınların daha fazla istihdam imkanına ulaştığını bu rakamlardan görüyoruz.” dedi.
Kamunun borç açığının da iyi bir sevide olduğunu kaydeden Yılmaz, bütçe açığının yüzde 10’u geçeceği yönündeki iddiaları hatırlatarak, “Biz Orta Vadeli Program’da 6,4 hedef koyduk. Gerçekleşmesi ise bundan da daha iyi oldu. 5,2 ile kapattık. Bu olumsuzluklara, depremin yüküne, diğer ülkelere rağmen Türkiye bütçe disiplinini korudu. Bütçe açığının milli gelire oranını 5,2’lerde tutmayı başardık. Deprem etkisini çıkardığınız zaman bu oran 1,6’ya kadar düştü. Gerçekten çok olumlu bir performans. Başta Hazine, Maliyemiz olmak üzere tüm bakanlıklarımızı bu performanstan dolayı tebrik ediyoruz.” diye konuştu.
”EN TEMEL SORUNUMUZ, ÖNCELİĞİMİZ ENFLASYON”
Yılmaz, büyüme, istihdam, bütçe dengeleri, ihracat ve turizmin iyi performans sergilediğini, esas sorunun ise enflasyon olduğunu vurgulayarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Şu anda vatandaşımızın da bizim de en temel sorunumuz, önceliğimiz artık enflasyon. Orta Vadeli Programı da yaparken bunu temel sorun olarak tarif ettik. Orta vadeli bir perspektifle, çok yönlü politikalarla, araçlarla bir yandan para, maliye politikasıyla, diğer yandan yapısal reformlarla bu sorunu çözme irademizi ortaya koyduk. Sayın Cumhurbaşkanımızın son derece güçlü iradesiyle Orta Vadeli Programımızı paylaştık. Programı da katılımcı bir şekilde hazırladık. İş dünyasıyla görüştük. Çalışan kesimlerle, sivil toplumla, sendikalarla, akademik dünyayla, bütün kesimlerle istişareler yaptık. Daha sonra da toplumla paylaştık. Böylece siyasi belirsizlikleri ortadan kaldırdığımız gibi, geçen yıl yapılan genel seçimlerde politika belirsizliklerini de ortadan kaldırmış olduk. Belirsizliklerin azalması insan psikolojisinde de ekonomide de önemli. Belirsizlikleri ne kadar azaltır, öngörüleri ne kadar arttırırsanız, ekonomik performansı da o ölçüde yükseltirsiniz. Dolayısıyla bu programımızda bunu sağlamış olduk.”
Enflasyonu düşürerek kalıcı sosyal refaha sahip olmayı hedeflediklerinin altını çizen Yılmaz, “Enflasyonu düşürmediğiniz sürece ücret artışlarında ne yaparsanız yapın bir süre sonra enflasyon bunu eritiyor. Diğer taraftan enflasyon adaletsiz bir yapı ortaya koyuyor. Düşük, dar ve sabit gelirlileri daha olumsuz etkileyen bir süreçtir. Dolayısıyla ekonomik öngörülebilirlik bakımından da sosyal adalet bakımından da enflasyonu düşürmek bizim için çok çok önemli, buna da odaklanmış durumdayız.” dedi.
Yılmaz, enflasyonun neden hemen düşmediğine yönelik soruya şu yanıtı verdi:
“Birçok denge içinde bunu yapmak durumundasınız. Dünyada da enflasyonla mücadele belli bir zaman alıyor. Hiç büyümeyi düşünmezseniz, istihdama, sosyal, çevresel dengelere hiçbir şeye bakmazsanız, tabii ki çok kısa sürede bir alanda gelişme sağlayabilirsiniz. Ama bunun çok büyük maliyetleri de olur. Dolayısıyla biz orta vadeli bir şekilde aşama aşama ama ne yaptığımızı bilerek bu süreci yönetiyoruz. Bu yılın sonunda inşallah, bugün Merkez Bankamız açıkladı. Yüzde 38, artı eksi belli bir aralık içinde bir öngörümüz var. Gelecek yıl yüzde 20’nin altı. 2026’da ise tek haneli enflasyon diyoruz. 2026’da yeniden tek haneli rakama dönecek şekilde bir program yapmış durumdayız. Bunu sadece laf olarak söylemiyoruz. Altı dolu bir programla, para politikalarıyla, maliye politikalarıyla ve yapısal reformlarla bunu adım adım gerçekleştiriyoruz.”
Enflasyonun yıllık bazda mayıs ayında en üst noktaya ulaşmış olacağını, aylık bazda ise aslında bir gerileme olduğunu belirten Yılmaz, “Geçen yılın aylık ortalaması 4,3 civarındaydı. Son gelen aylık rakam yüzde 3,1 küsur geldi. Giderek aylık bazda düştüğünü görüyoruz. Ama yıllık etkiyi mayıstan sonra görmeye başlayacağız. Haziran, temmuz, ağustos, eylül başta olmak üzere bu dönemde hızlı bir şekilde enflasyonun düştüğünü hep birlikte göreceğiz.” değerlendirmesinde bulundu.
KREDİ RİSK PRİMİNDEKİ DÜŞÜŞ
Reel ekonomide olduğu gibi finansal piyasalarda da son derece olumlu sonuçlar aldıklarını, geçen yılın ortalarında 700 puanlarda olan kredi risk primi CDS’nin bugün 300 baz puanın altına indiğini kaydeden Yılmaz, “Bunun anlamı, yurt dışından finansman temin eden kamu için, özel sektör için artık çok daha elverişli şartlarda finans temin etmenin önü açılmış durumda. Bir taraftan cari açığı düşürerek döviz ihtiyacımızı azaltıyoruz. Diğer taraftan CDS gibi risk primlerini düşürerek dövize erişimi kolaylaştırıyoruz.” dedi.
Seçimlerden önce bir spekülatif hava oluşturulduğunu, tweet atarak ”Döviz alın” diye insanları yönlendirenler olduğunu anımsatan Yılmaz, “Seçimlerden önce halkı döviz almaya yönlendirdiler. Şimdi bakın ne oldu? Seçimden sonra dövizin geldiği yer ortada.” diye konuştu.
Yılmaz, seçim sonrası dönemde Merkez Bankasının hızlı bir şekilde rezervlerinde toparlanma sağlandığını, geçen yıl mayısta Merkez Bankası rezervleri 98,5 milyar dolarken, en son 3 Mayıs itibarıyla bu rakamın yaklaşık 127 milyar doları bulduğunu belirtti.
Seçici kredi programları ve özel birtakım yatırım destek programlarıyla bazı düzenlemeleri yaparken reel ekonomiyi, ihracatı, üretimi, yatırımı, istihdamı koruma gayretini de sürdürdüklerini anlatan Yılmaz, ihracatçılara da daha uygun krediler kullandırdıklarını, bunun için 300 milyar dolarlık bir kaynak tahsis ettiklerini söyledi.
Yılmaz, kurumlar vergisi oranını finans kurumları için yüzde 30, bütün şirketler için yüzde 25, ihracatçı şirketler için ise yüzde 20 olarak belirlediklerini kaydetti.
”GİRİŞİMCİLİĞİMİZİN GELİŞMESİ, GÜÇLENMESİ EN BÜYÜK ZENGİNLİĞİMİZ”
”Güçlü bir girişimcilik ekosistemine ve güçlü yenilikçi girişimcilere sahip olmak, bir ülkenin bana göre en büyük zenginliğidir.” diyen Yılmaz, “Doğal kaynaklarınız olabilir, başka fırsatlarınız olabilir, bunları değerlendirecek bir girişimci sınıfınız yoksa, gücünüz yoksa bu kaynaklar tek başına hiçbir anlam ifade etmez. Girişimci zaten bunları gören, bir araya getiren, bu fırsatları değerlendiren insandır. Dolayısıyla girişimciliğimizin gelişmesi, güçlenmesi en büyük zenginliğimizdir.” ifadelerini kullandı.
Yılmaz, konuşmasının sonunda MÜSİAD’ı ve ödül almaya hak kazanan girişimcileri tebrik etti.
patronlardunyasi.com